sonrasıydı ana vatanı kaybettikten bulunan bir avuç toprak yüzü kurumuş çatlak bir yudum suya muhtaç yüz çizgileri arasından yeşeren yaprak öncesiydi gelinen kentte iki yakası bir araya gelmeyen ‘kolera günleri’ni takip etti kuraklık ‘çanlar...
Yaşlanmıştı sessiz bekçiler Kızılın maviye Mavinin taşa Taşın kuma bulandığı Yüzü gülmezin zirvesinde sessizdiler Kimi Tanrı Kimi Kral Kimi Garip Onurla ve gururla yıkık dökük bedenlerinin önünde gözleri buğulu, yüzleri kıraç toprak önlerinde hunhar hayat Sessizdiler...
Belki Yıllar sonraya kalacak Not düşülmezse güneşin etrafındaki y i r m i b i n y e t m i ş b e ş i n c i gün Okunmaz bir el yazısı ile Buruşmuş kağıt altında Görülmezken yüz çizgileri Arada bir açılan albümlerde Hikaye pinhana Suret ve ses nisyana düşecek Düştüğü...
öyle baktı ki ressamına ışığı ve gölgeyi tuttu suretinde fırçasından aksın diye öyle baktı ki ressamına kendi fakir renklerine ulaşabilsin diye ve öyle baktı ki ressamına bir inci küpe ardında gizlenen o ruhu ve bilmediği renkleri onun ellerine taşırcasına ve...
Sokaklar görmediğim kadar kalabalık Gökyüzüne balon ve uçurtma yetiştiriyorum Bir ucunda ben bir ucunda süzülen renkler ve kelebekler Pır pır yükseliyorum şu tepedeki baykuş kılıklı buluta Pençeleri ile sarılıyor bilge gözler omuzlarıma Yukarı daha yukarı Birazdan...
çölde oturmuştun o gece sırrını örtmüştü saçların yeni dinmişti fırtına kim bilir gözlerin nasıl da kum ve kirpiklerin uzaktan geçen kafileye mecalin yoktu ne seslenecek ne koşturacak yorgundu elbiselerin belli ki ağır idi dağılmış çantan kumlara kapaklanmıştı...