Doğan Şahin : “Kendilik Saygısının Gelişmediği Topraklarda Koşturan At; Kibir Üzerine”

TDK sözlüğü kibri Kendini beğenme, başkalarından üstün tutma, büyüklenme, benlik, gurur” diye tanımlamış. Oysa kibrin bundan başka bir anlamı daha var: Soğuk bir küçümseme. Burada kişi başkalarıyla arasına mesafe koyarak, adeta bir ulaşılmazlık zırhına bürünmek suretiyle olası incinmelerden kendini korumaya çalışır. Başkalarını önemsemediğinde onların eleştiri ya da olumsuz yargılarından da kendini muaf sayar.  

Kibir burada tanımlanan iki hali ile de narsisistik olarak yorumlanabilecek bir olgudur. Büyüklenmeci kibir ile küçümseyici soğukluk aynı kişide farklı durumlarda ortaya çıkan bir madalyonun iki yüzü gibidir. Kişi onay gördüğünde, büyüklenmeci bir tutum takınırken, onaylanmadığında, rekabet hissettiğinde ya da olası bir eleştiri ufukta belirdiğinde madalyonun küçümseyici yanı, soğuk yüzü ortaya çıkar.  Mesela herhangi bir davranışı dolayısıyla eleştirilen biri “sen benim seviyemde değilsin”, “benim muhatabım değilsin”, “benim ayarımda değilsin” gibi sözlerle karşı tarafı değersizleştirerek oradan gelen eleştiriyi etkisiz hale getirmek isteyebilir.

Tüm narsisistik tutumlar ya benlik saygısını yükseltmeye ya da korumaya hizmet ederler; gene tüm narsisistik tutumlar aslında yeterince sağlam olmayan bir benlik saygısının varlığını gösterirler. Ancak büyüklenmeci kibir, daha çok benlik saygısını yükseltmeye hizmet ederken küçümseyici kibir daha çok benlik saygısının zedelenmesini engellemeye yöneliktir. Büyüklenmeci kibir içinde olan biri kendini iyi, neşeli, coşkulu, hissederken; soğuk kibirlilik içerisindeki kişi tedirgin ve sıkıntılıdır. Büyüklenmeci kibirlilikte amaç başkalarında hayranlık uyandırarak kendilik saygısını yükseltmek iken, küçümseyici soğuk kibirlilikte maksat narsisistik yaralanma olasılığına karşı savunma pozisyonu almaktır.

Kendilik saygımız iki yoldan gelişir. Birincisi çocukluğumuzda büyüklenmeci ve teşhirci tavırlarımıza karşı gösterilen eş duyumdur. Bebekliğe ait kadiri mutlaklık yanılgısından çıkıp, ne kadar zayıf olduğu ile yüzleşen çocuk, bu zayıflığını inkâr etmek için büyüklenmeci ve teşhirci bir tutum benimser. İşte bu dönemde çocuğun büyüklenmeci ve teşhirci tavırlarına sevgi ve hayranlıkla yapılan aynalama, kendilik saygısının gelişimi açısından oldukça önemlidir. Anne çocuğun yapıp ettiği şeylere hayranlık ve sevgi ile ilgi gösterdiğinde çocuk da kendisini onaylanmış ve değerli hisseder.  Buradaki temel nesne ilişkisi, bir yanda onaylanmak, beğenilmek isteyen kendilik, diğer tarafta ise çocuğuna hayranlık ve sevgiyle ilgi gösteren nesnedir. Çocuğun bu durumla ilgili duygusu da onaylanmışlık ve değerliliktir. Diyelim çocuk kağıda bir resim yapar ya da legoları birleştirerek bir şey oluşturur ve ne kadar güzel bir şey yapmış olduğunu söylesin diye annesine gösterir. Annenin çocuğu onaylaması ve yaptığı şeyi güzel bulması sayesinde çocuk da kendini özel ve değerli hisseder. Bazen bu beğenilme ihtiyacı dolayısıyla çocuk abartılı, gerçekdışı iddialarda bulunabilir. Mesela doğaüstü güçleri olduğuna inanmak isteyebilir.  Çocuğun büyüklenmeci tavırları küçümsenmeden anlayışla karşılanır, teşhirci tavırları uygun biçimde takdir edilirse kendisini değerli ve özel hissedecek, böylelikle de giderek gelişen ve sağlamlaşan bir biçimde kendisine saygı duyacaktır. Kendilik saygısı gelişip sağlamlaştıkça da bu büyüklenmeci, teşhirci tutumlara daha az ihtiyaç duymaya başlayacak, gerçekdışı yanları ortadan kalkacaktır. Ebeveynleri tarafından çocuğun büyüklenmeci arzuları ve teşhirci tutumları kabullenildikçe bunlar yavaş yavaş yatışır ve erişkin tutku ve amaçlarına dönüşür. Böylelikle kendi etkinliklerinden keyif alan, bunlara yönelik heyecan ve tutku hisseden ve tüm bunlar dolayısıyla kendini değerli hissedip kendisine saygı duyan bir kişi gelişir.

Kendilik saygısını güçlendiren ikinci husus idealize edilen ebeveyn(ler) ile kurulan yakın ilişkidir. Çocuk idealize ettiği ebeveynle kendisini bir bütün olarak hisseder ve ona atfettiği gücü kendisinde de hissettiğinden kendisini de güçlü ve değerli hisseder. Buradaki temel nesne ilişkisi güçlü, değerli ve idealize nesne ile onun kendisine verdiği değer ve kabullenme dolayısıyla kendisini de değerli, güçlü hisseden çocuk biçimindedir. Bu ilişkideki çocuğun duygusu ise ebeveynin gücünü kendisiyle paylaşmasına dayanan bir tamamlanmışlıktır. Çocuğun ebeveyni ile yaşadığı bu dayanışma duygusu, kendi zayıflığı ile baş etmesini kolaylaştırır ve benlik saygısını geliştirerek sağlamlaştırır. Benlik saygısı pekiştikçe de idealize bir nesneye yakın olmaya çalışarak kendini saygın hissetmeye çalışma tutumları azalır. Bu süreçte, idealize ebeveyn ile yaşanan küçük hayal kırıklıkları ile idealizasyon tedrici olarak çözülürken ebeveyne yatırılan libido ebeveynden çözülerek benliğe yatırılır ve içselleştirilir. Bu sayede de benlik saygısı güçlenmiş olur. Bu yoldan idealler ve değerlerden haz alma, yaratıcılık, mizah duygusu ve eşduyum yeteneği gelişmiş olur. Ebeveyninde beğenip idealize ettiği şeyler içselleştirilmiş olduğu için idealleştirilmiş ebeveyn imgesi erişkinliğin ideallerine dönüşmüş olur. İdealler daha kısa süreli olan tutkuların aksine uzun soluklu yol göstericilerdir. Gerçekleşmediklerinde üzüntü yaratırlar.
Dolayısıyla kibir de bu iki hatta olan olaylarla ilişkilidir. Yani ya büyüklenmeci, teşhirci kendilik ile onunla ilişkideki nesne arasında cereyan eden olaylarla ya da idealize bir ebeveyn ile onunla ilişkideki kendilik arasında olup biten ilişkilerle ilgilidir.