“Ve adam,,,sanki bir yeni hikayeye başlamış gibi oturuyordu ekranın başına. Kimi zaman bilgisayar, kimi zaman telefon,,, eskiden olsa, daktiloda bir kaç satır yazılmış ve bırakılmış bir beyaz sayfa derim. Sanırım, meslek hastalığı gibi bir şeydi...
içindeki karanlık çökünce yüreğine.. bilmeden, yavaş yavaş, unutacaksın anılarını içindeki karanlık çökünce yüreğine, neden öfkeli olduğunu bilmeden; ve kızgınlığın içindeki alev rengi .. en başta nefretin kendine ise, unutacaksın anılarını. önce kokularını...
mürdüm gözlerde kekremsi bir tattır yaz şarabı, kehribar ile içildiğinde ve henüz on iki puhu uçmamışken gökyüzüne iki eylül hırsızı çoktan çöreklenmiştir ahde vefanın üzerine
Birinci kulede ümitsizlik vardı Rapunzel gibi uzatmıştı saçlarını karışan saçları için bir tarak arayacağımızı sanırken sen saçlarını kestin çünkü şimdi ah o saçlar,,, uzar mı yeniden sanmam İkinci kulede sadakat vardı cennet meyveleri arasında duran bir yılan gibi...
bastil ne zamandır sessiz ne duvarlarını yıkan var ne dehlizlerinde yaşayan isyan sözde özgürlükle bastırılmış çoktan kan rengi çığlıkların haklılığı olur mu hiç ister özgürlük ister baskı kan damarlarda akarsa yaşam bastil ne zamandır sakin mavisi mavi beyazı beyaz...