atları da vururlar

atları da vururlar vurdular vurdum muzafferabad da vuruldu kara tayım azad için kırılan bacağı için acısından acım aktığı için vurdum gözlerinden akan yaşla gözlerimden akan yaşla onu iki ülke arasındaki savaşın ortasında bırakıp kaçtım atları da vururlar vuruldum...

redd-i miras

kırmızı ‘gökyüzü’nün bayiilerde arandığı günlerde ‘memleketimden insan manzaraları’ yasaklı bir devin dizeleri iken sadece devrimin ve şeriatın kestiği kelle ve parmakların korkusuyla büyürken bizim nesil ve büyüdükçe köklerinin tarihi ile...

hüsn-ü hayat ve cumhuriyet

ikinci lumbozdan sarkardı ve seyrederdi cumhuriyetin burnu yırtarken kara denizi bir çarşaf gibi, rizunda-constantiye arasında akranı değildi çarkçı başı ama sanırım ilk arkadaşlarındandı,arap tahir bilmezdi fizik kurallarını sesin nasıl hareket ettiğini havada...

kurumasını bekle imzanın

protez bacağını yok sayıp, vatan siperlerinden aldığı şerefle aksak yaşanan bir yaşamın sonunda birden aklına düştü: uykusunda ölürse bacağı yatağın kenarında kalacaktı ve natamam görünecekti sonsuz uykusuna uğurlanırken ….gözlerinden tek bir damla yavaş yavaş...

12.12

Yok artık saatlerde on iki vurmayacak bir daha, ne gece ne gündüz ya atlayacak zaman ya da geç kalacak ertelenmiş dünlerin geç kalınmış yarınlarında bir gözü hep dağlanmış olacak sonrası üst üste binmeyen görüntüler renkler dağılmış, notalar susmuş ve kelimeler dilsiz...